Büyülü Gerçekçilik ve REUNIK "Görünenin Ötesine Açılan Bir Bakış"
- PUBLISHER
- Bahar Nihal Ersözlü
- CATEGORY
- opinion
- DATE
- 18/11/2024
Büyülü Gerçekçilik… Bu kavram ilk defa, 1925 yılında Alman sanat eleştirmeni Franz Roh’un boş ve ıssız Avrupa şehirlerinin mistik havasını resmetme çabasıyla doğmuştu. O dönemin kasvetli sokaklarında sessizce dolaşan ruhları hisseden Roh, resimlerinde gerçekliğin içinde gizlenen olağanüstüyü yakalamak istemişti. Ancak, bu kavramın asıl kimliğine kavuşması Latin Amerika edebiyatında gerçekleşti. Gabriel Garcia Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık” adlı romanı bizi gerçekliğin ötesine taşıyor ama yine de ayakları yere basan bir dünyanın kapısını aralıyordu. İşte büyülü gerçekçilik, tam da bu sınırda hayat buluyor: Hayal gücü ve gerçekliğin arasındaki o ince çizgide...
Bugün ise büyülü gerçekçiliğin bu güçlü anlatımı, yalnızca edebiyat ve sanatta değil, pazarlama dünyasında da kullanılıyor. Şahsen, bir markanın yalnızca teknik özelliklerle ya da soğuk fayda listeleriyle tanıtılmasından çok, beni kendi dünyasına davet eden, büyülü anlatımla içsel bağ sağlayan hikayeler daha çok etkiliyor. İşte REUNİK’in hikayesinde bu etkiyi yaratmak tam da istediğimiz şeydi.
REUNİK’i yazarken onun sıradan bir gözlük değil, sürdürülebilir bir dünyanın aynası olduğunu hissettirmek istedik. İstanbul’un kadim tarihi ve enerjisiyle iç içe geçen bu gözlük, adeta geleceğe açılan bir pencere gibi. Bu gözlüğü taktığınızda sadece daha iyi görmüyorsunuz; daha derin, daha bilinçli bir dünyanın parçası oluyorsunuz. Gözlüklerin her bir çerçevesinde İstanbul’un ruhu, doğanın çağrısı, sürdürülebilirliğe dair güçlü bir mesaj saklı. Bir yandan modanın zamansız şıklığını yaşarken, diğer yandan doğaya saygıyı simgeliyorsunuz. REUNİK, İstanbul’un sokaklarından doğayı yeniden canlandıran bu sembolü size taşıyor.
Ba’ndo olarak bu hikayede, REUNİK’i insanın hayatına dokunan ve onu dönüştüren bir varoluş nesnesi olarak konumlandırmayı amaçladık. Markaya dair tüm anlatımız, bir “kimlik yaratma” sürecine dayanıyordu. Yani REUNİK’i alan biri, sadece bir gözlük almıyor; çevreye, doğaya, geleceğe dair bir duruş sergiliyordu. Bu yaklaşım, benim için markaya hayat vermenin en büyülü yolu oldu.
Bugünün reklam dünyasında, özellikle de birbirine benzeyen yüzlerce markanın olduğu bir pazarda, farklılaşmak artık bir zorunluluk. Ancak, teknik detaylar veya faydalar ne kadar çarpıcı olursa olsun, yalnızca bu unsurlarla müşterinin kalbine dokunmak mümkün değil. Büyülü gerçekçiliğin sunduğu anlatı gücü, ürünümüzü sıradan bir nesneden alıp kullanıcıya hitap eden, onun hayal gücünü harekete geçiren, özlemlerini besleyen bir “yaşam simgesine” dönüştürüyor.
Kendi hayatımızda büyülü gerçekliğe dair izler aramak da oldukça keyifli bir yolculuk. Düşünün; REUNİK’i taktığınız an, o sihirli dünyaya adım atıyorsunuz. Şehrin kalabalığında bile doğanın fısıltısını duyuyor, İstanbul’un bir parçası haline geliyor, sürdürülebilir bir gelecek için küçük ama anlamlı bir adım atıyorsunuz. Her defasında, bu gözlük size “daha iyiyi görme” yetisi kazandırıyor, hem dünyayı hem de kendi yaşam tarzınızı dönüştürüyorsunuz. Benim için REUNİK bu dönüşümün en güzel örneği. Büyülü gerçekçiliğin o sarmalayan ruhu, markanın her detayına işlenmiş durumda.
Bu hikayede, REUNİK’i alan kişi artık bir tüketici değil, sürdürülebilirliğin elçisidir. İstanbul’un tarihinden, doğanın sonsuz döngüsünden ilham alan bir ütopyaya adım atan, daha iyi bir gelecek hayaliyle yol alan bir kahramandır. Bu anlatı, markaya dair derin bir bağ kurmamıza olanak tanıyor ve büyülü gerçekçiliğin o tılsımlı dokunuşuyla tüketiciyi hikayenin içine çekiyor.
Ba’ndo olarak bu hikayede, REUNİK’i insanın hayatına dokunan ve onu dönüştüren bir varoluş nesnesi olarak konumlandırmayı amaçladık. Markaya dair tüm anlatımız, bir “kimlik yaratma” sürecine dayanıyordu. Yani REUNİK’i alan biri, sadece bir gözlük almıyor; çevreye, doğaya, geleceğe dair bir duruş sergiliyordu. Bu yaklaşım, benim için markaya hayat vermenin en büyülü yolu oldu.
Bugünün reklam dünyasında, özellikle de birbirine benzeyen yüzlerce markanın olduğu bir pazarda, farklılaşmak artık bir zorunluluk. Ancak, teknik detaylar veya faydalar ne kadar çarpıcı olursa olsun, yalnızca bu unsurlarla müşterinin kalbine dokunmak mümkün değil. Büyülü gerçekçiliğin sunduğu anlatı gücü, ürünümüzü sıradan bir nesneden alıp kullanıcıya hitap eden, onun hayal gücünü harekete geçiren, özlemlerini besleyen bir “yaşam simgesine” dönüştürüyor.
Kendi hayatımızda büyülü gerçekliğe dair izler aramak da oldukça keyifli bir yolculuk. Düşünün; REUNİK’i taktığınız an, o sihirli dünyaya adım atıyorsunuz. Şehrin kalabalığında bile doğanın fısıltısını duyuyor, İstanbul’un bir parçası haline geliyor, sürdürülebilir bir gelecek için küçük ama anlamlı bir adım atıyorsunuz. Her defasında, bu gözlük size “daha iyiyi görme” yetisi kazandırıyor, hem dünyayı hem de kendi yaşam tarzınızı dönüştürüyorsunuz. Benim için REUNİK bu dönüşümün en güzel örneği. Büyülü gerçekçiliğin o sarmalayan ruhu, markanın her detayına işlenmiş durumda.
Bu hikayede, REUNİK’i alan kişi artık bir tüketici değil, sürdürülebilirliğin elçisidir. İstanbul’un tarihinden, doğanın sonsuz döngüsünden ilham alan bir ütopyaya adım atan, daha iyi bir gelecek hayaliyle yol alan bir kahramandır. Bu anlatı, markaya dair derin bir bağ kurmamıza olanak tanıyor ve büyülü gerçekçiliğin o tılsımlı dokunuşuyla tüketiciyi hikayenin içine çekiyor.
Bahar Nihal Ersözlü works as a Content Director at Ba'ndo.